5 Haziran 2012 Salı

ADALARIN GENEL TARİHİ ve MİMARİSİ



İstanbul Adalarının tarihine ait Bizans öncesinden pek az bilgi vardır. Bunlar Thimkus, Artemiones gibi antik çağ yazarlarının eserlerinde bulunur. Adaların  bilinen tarihi, Bizans ile başlar,  Batı ve Doğu Roma İmparatorluklarının ayrılması ve Hıristiyanlığın giderek yayılması ile adalarda kalımlara manastırlarla başlanır.
            Batı kaynaklarında Adalara verilen Prens Adaları adı, Doğu Roma İmparatorluğu devrinde, imparator ailesinden birçok şahsın buraya sürgün edilerek, manastırlarda hapsedilmiş olmalarından gelmektedir. Adalar, sayısız trajedilerin yaşandığı yerlerdir. Bizans tarihçileri bu manastırlardan ancak 8.yy dan dan itibaren söz etmeye başlarlar.
            Latinler İstanbul’a geldikleri zaman ( 1204 ), Venedik dükü Dandola, Latinleri Adaları yağma etmeye  kışkırttı. Ancak, Latinler  Adalara saldırmadılar. Adalar, 1302’de Eğriboz ve Girit korsanlarının saldırısına uğradı. Türkler’ in Adalara gelişleri, Bizans İmparatoru Manuel Paleologos dönemine rastlar. 1412’de Musa Çelebi ile  İmparator Manuel arasında  Yassıada yakınlarında yapılan deniz savaşı, Adaları  etkiledi.
            Osmanlı devrinde Adalar’a, Akdeniz iklimi altında yaygın bulunan, kızıl toprakların rengiyle ilgili olarak Kızıladalar deniliyordu.
            Aristoteles, Adalardan “ Kadıköy’ün Adaları” diye söz etmiş, Thomas Allom, “Ruh Adaları”, ünlü tarihçi Hammer, “Evliya Adaları”, Deiher de benzer bir yaklaşımla ‘Keşiş Adaları’ diye adlandırmış. Scarlatos Byzantios, ‘ Bahtiyar Adaları’  Bizanslılar ‘Papaz Adaları’, Grekler de ‘Devler Adaları’ demişlerdir.
            Adaların en eski adlarından biri de ‘Cin Adaları’dır. Bazı kaynaklarda coğrafi konumlarından ötürü ‘Halka Adaları’ denmiştir. Adaların , Batılılarca benimsenen ve yaygın olarak bilinen adı ‘ Prens Adaları’dır. Diğer tarihsel bir adı da ‘Pityusa’dır. Bugün, “Adalar”   veya İstanbul Adaları adı kullanılır. Reşat Ekrem Koçu’nun  Adaların trajik tarihini yorumlayışı  ilginç ve çarpıcıdır.
            Adalar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 19. Yüzyıl ortalarına kadar kendi haline terk edilmiş, 1839 Tanzimat Fermanı ile yabancılara mülk edinme olanağı tanıyan yasal düzenleme sonunda hızla gelişme sürecine girmiştir. İlk kez Fransızlar Adaları sayfiye yeri olarak seçmişler, Türklerin yerleşmesi  daha sonra gerçekleşmiştir.           
            Adalar’ın giderek önem kazanmasına neden olan bir diğer gelişme, Adalar’la İstanbul ve Kadıköy arasında 1846’dan itibaren düzenli vapur seferlerinin başlatılması olmuştur.
            Bu gelişme sonunda İstanbul’da kurulan ilk üç belediye  dairesinden biri, Yedinci  Daire diye anılan Adalar Belediyesi olmuştur. ( 1861 )
            Şemsettin Sami, 19. Yy  sonlarının Adalarını şöyle anlatır. “Şehremaneti’ne bağlı bir kazadır. Dokuz adadan oluşur. Büyükada (Bey Adası ), Heybeliada, Burgazada, Kınalıada ve Sedef adalarında  yerleşim vardır. Sivriada ( Hayırsız ), Yassıada, Tavşanadası ve Kaşıkadası ( pembeada )

  


Adalar’ın Tarihteki Anılan İsimleri
         Büyükada       Prinkipo                    Kaşıkadası     Pitye (Pita)
         Heybeliada     Halky                         Sedefadası     Terevintos
         Burgazada      Antigoni                   Tavşanadası   Miyandros
          Kınalıada        Proti                          Yassıada        Plati
          Sivriada         Oxis

Adalar Mimarisi :
            Adalar’da yerleşmeler genellikle doğu, kuzey, batı yelpazesi içindeki yamaçlardadır. Dönemin sivil mimari örneği olan ev, konak ve köşklerin çoğu, xıx. yy’ın ikinci yarısından başlayarak Adalar’a yerleşenlerce  yaptırılmıştır.
            Lale Devri’nde güzel sanatlarda görülen batı eğilimi xıx. yy’da batılılaşma sürecinin hızlanmasıyla mimariyi de yoğun biçimde etkilemiştir. Bu etkilenme sivil mimariyi de kapsayarak ahşap ev, köşk ve konaklara da yansımıştır.
            Batı eğilimli üslupların kimisi yalın, kimileri de birbiriyle karışmış olarak Ada evlerinde de görülmektedir. Adalar’da o dönemde tüm dünyaya egemen olan seçmeci (eklektik), Neo-Barok, Neo-Gotik, Neo-Grek, Ampir ve Neo-Klasik üsluplar yanında Anglo- Sakson karakteri yansıtan ahşap, sütunlu (koloniyal) konak ve köşkler de yapılmıştır.
            Osmanlı’nın  son döneminde, İstanbul’da olduğu gibi Adalar’da da çoğunluğu yabancı (özellikle İtalyan kökenli) mimarlar ile,  Rum ve Ermeni kökenli mimar ve kalfalar çalışmıştır. Ada evleri de, o dönem İstanbul evlerinin bu genel ve ortak üslup özelliklerini yansıtır. Kimi köşkler de yaptıranın özel beğenilerine göre biçimlenmiştir. Böylece, o dönemin yaygın üsluplarına, İngiliz,mimarisinden esinlenmiş, Büyükada Çankaya Caddesinde ki kırmızı tuğlalı ve kuleli Mizzi Evi ile Nizam Köprüsü mevkiindeki kırmızı tuğlalı İngiliz Johns’un evi (şimdi sıvanmıştır) gibi konak ve köşkler de katılmıştır.
            Köşkler genellikle bahçe içinde 2-3, bazıları  3-4 katlıdır. Üst katlarda açık ya da kapalı çıkmalar, zengin balkonlar bulunur. Yerleşimin yoğun olduğu kesimlerde ise tek ya da iki katlı, bitişik nizam, kimi çıkmalı, kimi yalın, küçük, gösterişsiz, geleneksel Türk evi planında yapılara da rastlanmaktadır.



*Daha geniş bilgiye http://www.adalar.gov.tr adresinden ulaşabilirsiniz.